Bir süre önce Rusya Federasyonu federal meclisinin alt kanadı Duma bünyesindeki bir grup milletvekili, Rusya ile Türkiye arasında 1921 yılında imzalanan Dostluk Antlaşması'nın feshedilmesi çağrısında bulundu.
Söz konusu hamle, son dönemde Türkiye ile Rusya arasında Osmanlı ve Rus imparatorluklarından kalma eski fay hatları ekseninde yaşanan bir dizi çatışmanın üzerine geldi.
Duma, antlaşmanın feshine yönelik bu talebi muhtemelen reddedecek, ama yaşanan hadise, Rus siyasi elitleri arasında Türkiye ile ilgili hâkim düşünceye dair de bilgi verir nitelikte.
Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Balkanlar'daki jeopolitik gerginliklerin altında, Rusya-Türkiye arasında yüzyıllar öncesine dayanan bir gerilim kaynıyor.
Türkiye'nin geçtiğimiz Kasım ayında Rusya'ya ait bir savaş uçağını Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürmesinin ardından, birçok yorumcu, bu olaydan Ankara ile Moskova arasında yeni bir çatışma olarak bahsetmişti.
Oysa bölgeyi yakından takip edenler için bu hiç de "yeni" bir şey sayılmaz.
Yüzyıllardır süren rekabet
Rusya ve Türkiye, bölgede nüfuz sahibi olmak için uzun zamandır birbiriyle rekabet halinde. İki ülke, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 16. yüzyıldan itibaren en az 12 kez savaştı; bunların dokuzu Kırım Yarımadası ile bağlantılı savaşlardı.
Rusya'nın Suriye'deki askeri müdahalesi de ilk değil. Rusya, 1772'de yerel bir beyi Osmanlı İmparatorluğu'na karşı desteklemek için Suriye topraklarına asker göndermişti.
1879'da Rus kuvvetleri bugün Atatürk Havalimanı'nın bulunduğu Yeşilköy'e kadar ilerleyerek İstanbul'a yaklaşmayı başardı.
İki güç, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya'da birbiriyle çarpıştı. Her iki taraf da ağır kayıplar verdi. Hatta Rusya savaş sırasında yerel Kürt kuvvetlerini silahlandırdı.
Boğazlarda uzun süredir gözü olan Rusya, bu bölgelerin denetimini Türkiye'ye veren 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesini de umursamıyor. İstanbul'u ele geçirmek, nesiller boyu Rus generallerinin hayallerini süsledi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği, Trabzon dahil Türkiye'den büyük çaplı toprak talebinde dahi bulundu, ancak bu girişim başarılı olmadı.
Huylu huyundan vazgeçmiyor
Şüphesiz, Türkiye'nin 1952'de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne katılma kararı alması, Sovyetler Birliği'nin saldırgan tutumunun bir sonucuydu. Fakat Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana Rusya, Türkiye ve NATO nezdinde sınırları zorlamayı sürdürüyor.
Moskova bugün Türk hava sahasını zorlayıp içeri giriyor, savaş gemilerini güverteye omuzdan ateşlemeli füzeler taşıyan askerler dikerek İstanbul'un kalbinden geçiriyor ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın baş düşmanı Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'i destekliyor.
Suriyeli Kürtleri silahlandırarak Ankara'yı endişeye düşüren Rusya, Ermenistan'daki 5 bin Rus askerine de kısa bir süre önce takviyede bulundu ki bu askerlerin büyük bölümü Türkiye sınırına 10 km mesafede konuşlanmış durumda.
Türkiye'ye birçok ekonomik yaptırım uygulayan Moskova, önemli enerji anlaşmalarını da iptal etti. Öte yandan, Rusya'nın Kırım'ı işgali ve bölgede yaşayan Tatarlara yönelik zulmü de sürüyor. İmparatorluk döneminde salt bu bile iki ülke arasında savaş çıkarmaya yetecek bir sebepti.
Önemli bir oyuncu
Türkiye'nin bunlardan dolayı endişelenmesi şaşırtıcı bir durum değil. Türkiye, NATO üyesi olduğu için İttifak da endişelenmeli.
ABD'nin ardından NATO bünyesindeki en büyük ikinci orduya sahip olan Türkiye, Afganistan'da NATO öncülüğündeki misyonu iki kez komuta etti ve binlerce askerini NATO bayrağı altında askeri operasyonlarda görev yapmak üzere gönderdi.
Türkiye'nin ayrıca NATO'nun nükleer caydırıcılık kabiliyetinin önemli bir parçası olan Amerikan taktik nükleer silahlarına da ev sahipliği yaptığı söyleniyor. NATO'nun füze savunması açısından kritik sayılan X bant radarını da topraklarında barındıran Ankara, İttifak'ın acil müdahale kapasitesine ve Baltık Hava Polisliği gibi ortak girişimlere katkı sağlıyor.
Türkiye ayrıca önemi giderek artan bir bölge olan Avrasya'nın tam kalbinde yer alan Orta Asya Cumhuriyetleri ile de yakın kültürel ve ekonomik ilişkiler içerisinde.
Jeopolitik gerçek
Batı Avrupa ve ABD'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile karışık bir ilişki içinde olduğuna şüphe yok. Erdoğan hükümetinin birçok hamlesi, özellikle de basın özgürlüğünü baskılayan adımlar, Washington, Paris ve Londra'da rahatsızlık yaratıyor ki bunda haklılık payı da var.
Ancak her ne kadar bu endişelerin Ankara'ya iletilmesi gerekiyorsa da, bu, NATO çerçevesi dışında yapılmalı.
NATO, Soğuk Savaş döneminde niçin Türkiye'ye ihtiyaç duyduysa, bugün de aynı sebeplerden dolayı Türkiye'ye ihtiyacı var. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, jeopolitik gerçek, bu ve siyasete yön verenlerin de artık bunu kabul etmesi gerekiyor.
NATO, pire için yorgan yakmamalı. Rusya'nın saldırgan tutumu ve IŞİD'in barbarlığı karşısında, Türkiye ile ilerlenebilecek tek yol, pragmatizm. Bunun için de Ankara'yı kenara itmemek, NATO içerisinde Türkiye ile tam manasıyla yakın bir ilişki içinde olmak gerekiyor.
Luke Coffey, Washington merkezli bir düşünce kuruluşunda Atlantik ötesi ve Avrasya güvenliği uzmanı. Geçmişte İngiltere Savunma Bakanlığı Özel Danışmanı ve ABD ordusunda muvazzaf subay olarak görev yaptı.
Twitter'dan takip edin: @lukedcoffey
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.