Quantcast
Channel: Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler - Görüş
Viewing all articles
Browse latest Browse all 406

Davutoğlu'nun istifasına dair bir değerlendirme

$
0
0
Yabancı biri olarak tek umudum, Türkiye'nin her yerindeki iyi niyetli insanların dış politika meselelerinin aciliyeti konusunda birleşmesi ve Davutoğlu'nun istifasından kaynaklanan liderlik sorunlarını çözmeye çalışarak dikkatlerini fazlasıyla dağıtmamaları.

Türkiye'ye ve insanlarına hayranlık duyan biri olarak, bu yazıyı çok uzaklardan, Amerika'dan ve Türkiye'nin geleceğine dair kaygı içinde yazıyorum. Öyle görünüyor ki Davutoğlu'nun istifası, Türkiye'yi bir belirsizlik bulutuyla çevrelemiş durumda ve bu da muhalefete göre ülkeyi otokratik yönetim uçurumuna büyük bir adım daha yaklaştırıyor. Her yanı saran bu belirsizlikten ötürü, bu önemli gelişmenin niçin gerçekleştiği ve ne anlama geldiğine dair kesin yorumda bulunmak için erken olduğu düşüncesindeyim.


Mevcut karışıklık, bir ölçüde iki liderin kamuoyu karşısında takındıkları tavrın bir yansıması. Erdoğan tarafında "Başbakan Davutoğlu'nun kararı, Türkiye ve milletin hayrına olacaktır" iddiasını görüyoruz. Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri, Davutoğlu'nun istifa olayı ile ilgili olarak "benim tercihim değil ortaya çıkan zarûretin neticesidir"şeklindeki kati açıklamasıyla şeklen olmasa da mana olarak çelişkili görünüyor. Buradaki ortak payda muhtemelen AKP ve yönetim sürecinin başında politika açısından kesin ve tartışmasız tek bir lider olması gerektiği ve bunun için de Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığının mutlak üstünlüğünün herkes tarafından takdir edilmesini sağlamanın şart olduğunun kabulü.

Elbette bu sıkıntı verici olayların gerçek sebebinin Erdoğan ve Davutoğlu arasında esasa yonelik bir ihtilaf mı, yoksa Davutoğlu ile AKP yönetimi arasında usul ve atamalarla ilgili bir anlaşmazlık mı olduğuna dair değerlendirmesi güç birçok spekülasyon ve partizan önyargılar var. Diğer bir yoruma göre, Davutoğlu'nun görevi bırakması ve yerine kendisinin sahip olduğu uluslararası şöhretten yoksun bir siyasi ismin getirilmesi, Erdoğan ve AKP'ye devlet gemisini cumhurbaşkanlığı açısından etkin bir çalışma düzeni içerisine koyma imkanı veriyor.

Fiili hiyerarşinin dışavurumu

Erdoğan bu dramatik hamleyi 'Davutoğlu'nun kararı' olarak tanımlasa da, 2002'den bu yana AKP yönetimine yönelik sürekli abartılı eleştirilerde bulunan muhalefete göre bu bir 'saray darbesi'. Bu olumsuz iddiayı derinlemesine düşündüğünüzde içeriğindeki oportünist anlam ortaya çıkıyor. Uzun zamandır hükümetin Erdoğan'ın kontrolünde olduğundan şikayet eden muhalefet, Davutoğlu'nu görevdeki 20 ayı boyunca "gölge başbakan", hatta kimi zaman "kukla" olarak nitelendirdi. Diğer bir deyişle, Erdoğan gerçekten başından beri tüm kontrolü elinde bulunduruyordu ise, Davutoğlu'nun istifası, ister gönüllü ister zorla olsun, cumhurbaşkanını zaten ülkenin en üst düzey lideri konumuna getirmiş olan fiili hiyerarşinin dışavurumundan başka bir şey değil. Bu durumda, yaşanan gelişmeyi darbe olarak nitelendirmek son derece yanıltıcı, zira Davutoğlu'nun istifası, Ankara'daki siyasi iktidarın gerçek yapısında herhangi bir değişiklik yaratmıyor. Kaldı ki Davutoğlu da Erdoğan ile ilgili asla eleştiride bulunmayacağını ve görevden ayrılırken cumhurbaşkanını hâlâ "kardeşi" olarak gördüğünü samimi bir şekilde ifade etti. Bunlar hiç de darbeye kurban gitmiş birinin sözlerine benzemiyor.

Bu koltuk değişikliği sürecinde asıl söz konusu olan, görünüşe göre Erdoğan'ın gündeminde en üst sıralarda bulunan anayasanın yeniden yapılandırılması sürecinin kolaylaştırılması olabilir. Şayet beklenildiği gibi olursa, muhtelemen Erdoğan'ın tercihi doğrultusunda seçilecek yeni başbakan, bunu meclisten hızla ve Erdoğan'ın istediği gibi bir başkanlık sistemine uygun şekilde geçirmek için yeterli nüfuza sahip bir isim olacak.

Davutoğlu "denetim ve denge" ilkesi uğruna yürütmenin elindeki denetim gücünden kısmen feragat edilmesini öngören 'cumhuriyetci başkanlık' diyebileceğimiz bir sistemi tercih ederken, Erdoğan'ın başkanlık makanında oturan ismin hiçbir müdahale olmaksızın şovunu sürdürmesini sağlayacak 'emperyal bir başkanlık' arzu ettiğini söylemek yerinde olur. Anayasa reformuyla birlikte bir tür başkanlık sisteminin hayata geçirileceğini varsayarsak, bu konudaki model seçimi son derece önemli.


Söz konusu mesele gerçek öneminin ötesinde abartılıyor da olabilir. Konu hakkında bilgi sahibi birçok gözlemci, Erdoğan'ın 1982 Anayasası'nda belirtilen cumhurbaşkanlığı makamını zaten kendisine denetimsiz yetki sağlayacak bir araca dönüştürdüğünde ısrar ediyor. Bu yorum doğruysa, yani Türk hükümeti son yıllarda gerçekten de bu şekilde çalışıyorsa, en azından Erdoğan 2014 yılında ülkenin halk tarafından seçilmiş ilk cumhurbaşkanı sıfatını kazandığından, bu tür yönetimin kurumsallaşması meselesi her şeyden ziyade gelecekle ve özellikle de Türkiye'nin Erdoğan sonrasında nasıl yönetileceğiyle alakalı bir konu.

Muhalefet Erdoğan'ın mevcut gücü ve yönetim şekli ile ilgili olarak mübalağa ediyorsa, mecliste üçte ikilik nitelikli çoğunluk gerektiren yeni bir anayasanın Türkiye'de cumhurbaşkanlığı makamının hem fiili hem de yasal rolünü arttırması muhtemel. Görünen o ki Erdoğan, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş meselesinin bu denli altını çizerek, istediği türden bir anayasanın gerçeğe dönüşmesi halinde ülkedeki rolünün hem pekişeceğine hem de meşruiyet kazanacağına inanıyor. Davutoğlu'nun istifası ile en alakalı soru bu gibi görünse de, kimi zaman bu konuya yeterince önem verilmiyor, zira kamuoyu yıllardır Türk siyasetine hakim olan bu iki isim arasındaki etkileşimin cazibesine kapılmış durumda.

Son olarak bir de dış politika konusu var. ABD Dışişleri Bakanlığı, Davutoğlu'nun istifasının Türkiye'nin iç meselesi olduğunu zaten açıkladı. Bu noktada belki Türkiye'nin Avrupa ile ilişkisi, özellikle de Suriyeli mültecilerin sınırlandırılması, Türk vatandaşlarına yönelik vizesiz seyahat hakları ve Avrupa'nın Türkiye'deki terörle mücadele kanununa yönelik itirazları endişe kaynağı olabilir. Avrupalı liderlerin Davutoğlu ile çalışırken rahat oldukları, Erdoğan konusunda ise emin olmadıkları söyleniyor ve görünen o ki Erdoğan, Avrupa'nın AB'ye katılım görüşmelerinin ilerlemesi için ön koşul olarak ortaya sürdüğü beklentileri yerine getirme eğiliminde değil.

Bu meseleler ciddi olmakla birlikte Türkiye'nin şu anda karşı karşıya olduğu büyük sorunların yanında şüphesiz ikincil önemde kalıyor. Kürt iç çatışmasının tekerrür ettiği ve korkunç bir şehir savaşının yaşanmakta olduğu ülke, diğer yandan Suriye iç savaşının IŞİD kaynaklı sınır aşan etkilerinden ve mülteci akınından muzdarip. Yabancı biri olarak tek umudum, Türkiye'nin her yerindeki iyi niyetli insanların bu meselelerin aciliyeti konusunda birleşmesi ve Davutoğlu'nun istifasından kaynaklanan liderlik sorunlarını çözmeye çalışarak dikkatlerini fazlasıyla dağıtmamaları.

Richard Falk, ABD'nin Princeton Üniversitesi Uluslararası Hukuk Fakültesi'nde Albert G. Milbank Emeritus Profesörü. Aynı zamanda California Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Bölümü Araştırma Danışmanı. Birçok kitap ve makaleye imza atan Falk, 2008-2014 yıllarında Birleşmiş Milletler Filistin İnsan Hakları Raportörü olarak görev yaptı.

Twitter'dan takip edin: @rfalk13

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Beştepe ile kırılma noktaları
'Hoca'dan yol arkadaşlarına sitem
Primary Topic: 
AKP
Konular Türkiye, AKP, Ahmet Davutoğlu, Recep Tayyip Erdoğan
Amerika Birleşik Devletleri
39° 1' 39.7884" N, 35° 17' 17.1096" E

Viewing all articles
Browse latest Browse all 406

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue