Türkiye bu girişimi çok iyi biliyor. Bu sahneleri tanıyor. Ülke, geçmişte yaşanmış her bir darbenin - 1960, 1971-1973, 1980 ve 1997 - sonuçlarını ve acılarını gayet iyi hatırlıyor. Yaralar insanların zihninde hâlâ taze.
Herkesin bildiği tek bir şey varsa o da küçük bir grup darbeci ve işbirlikçileri hariç kimsenin bu darbelerden muzaffer çıkmadığı. Geçmişte yönetimin asker tarafından ele geçirilmesine destek vermiş kesimler bile darbelerin şiddetini en ağır biçimde yaşadı. Darbeler, acılara neden oldu, insanların hayatlarını tüketti ve geleceği kararttı.
İşte bu yüzden, ordu içerisinden Türkiye'de terör örgütü olarak kabul edilen, Fethullan Gülen liderliğindeki Gülen Hareketine bağlı olduğu düşünülen bir grup, demokratik yollardan seçilmiş hükümet karşı darbe yapmaya kalkışınca, meclisteki tüm partiler ve halkın tüm kesimleri buna karşı çıktı.
Karanlık bir geceden aydınlık bir sabaha
Karanlık bir geceydi, ama Türkiye'de demokrasi adına yeni, aydınlık bir sabahı da beraberinde getirdi.
Karanlıktı, çünkü herkesin birbiriyle bağlantıda olduğu, şeffaf günümüz dünyasında bile bir grup darbeci millet meclisini bombalayabiliyor, televiyon kanallarını ve haber ajanslarını ele geçirebiliyor, sivilleri ve yetkilileri öldürebiliyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın bombalanması, Türk tarihinde benzeri görülmemiş olaylar.
Dün yaşananlar için darbe kelimesini kullanıyor olsak da, kolaylık olması açısından böyle diyoruz. Aslında olanlar bir darbeden fazlasıydı. Dün yaşananların çoğu, ülkenin geçmişte tanık olduğu alçakça darbelerde benzeri görülmüş şeyler değil.
Dünkü olaylar daha ziyade hedeflerini fark gözetmeden vurarak korku düzeyini azami seviyeye çıkarmayı amaçlamış küçük bir grubun gerçekleştirdiği bir terör harekâtına benziyordu. Neticede birçok insan sevdiklerini kaybetti.
Fakat o gecenin sonunda Türkiye aydınlık bir sabaha ulaştı. Türkiye halkı cesur çıktı. İnsanlar sokaklara dökülüp siyasi anlaşmazlıkların siyasi yollar ve demokratik prosedürlerle çözülmesini talep etti.
Farklı siyasi görüşlerden insanların çok büyük bir bölümü bu şiddet kampanyasını reddederken, mecliste temsil edilen tüm siyasi partiler de yaşananlara karşı çıktı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halka bu "işgalciler" karşısında cesur ve kararlı olma çağrısında bulundu. Halk da buna olumlu yanıt verdi. Sonuç olarak, darbe girişimi 24 saati bile tamamlayamadan sona erdi.
Darbeye karşı çıkmak, artık Türkiye'nin yeni ortak paydası haline gelmiş durumda. Son yıllardaki siyasi kutuplaşma düşünüldüğünde, 15 Temmuz, Türkiye için ulusal birliği temsil eden nadir simgelerden biri oldu.
Gülen Hareketi tehdidi
Yaşanan başarısız darbe girişimi aynı zamanda Gülencilerin arz ettiği tehlikeyi de gözler önüne serdi. Türkiye'nin bu grubu ülke demokrasisini, siyasetini ve halkını tehdit eden, devlet içinde bir devlet olarak tanımlarken ne demek istediğini artık tüm dünya gördü.
Olaya karışanlar, halkın talep ve arzularına değil, üstlerinin kararlarına da karşı çıkmış oldu. Ordunun büyük çoğunluğu yanlarında değildi.
Bu eylemin şimdi gerçekleştirilmesinde etkili olan muhtemel sebeplerden biri de 1 Ağustos 2016 tarihinde yapılacak Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı. Nitekim, toplantı neticesinde ordunun üst seviyelerinde ciddi bir değişiklik yapılması, söz konusu mevkilerin Gülencilerden temizlenmesi bekleniyordu.
Buna ilave olarak, yargının da ordudaki Gülenci kanada yönelik soruşturma başlatacağı konuşuluyordu. Bu yüzden öfkeye kapılıp bu kötü hazırlanmış ve yanlış düşünülmüş darbe girişiminin zamanlaması ve niteliği konusunda aceleci kararlar almış olabilirler.
Şimdi hükümet, kuvvetle muhtemel Gülen şebekesinin kökünü kazımaya girişecek gibi görünüyor. Ve aslına bakılırsa, toplumun ve siyasilerin geniş bir kesiminin de talebi bu yönde.
Milli uzlaşma fırsatı
Şu anda Türkiye'nin elinde bu komployu milli uzlaşma için bir araç olarak kullanma fırsatı var. Darbe girişimine karşı çıkılması konusunda hem toplumsal hem de siyasi bir fikirbirliği söz konusu ve bu da hükümeti rahatlatmalı.
Gülen şebekesini çökertme konusundaki kararlılık sürdürülürken, ülke genelinde bir uzlaşma süreci başlatmak için adımlar da atılmalı. Şer olarak başlayan bu olaydan bir hayır çıkarılmalı.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) eski ve mevcut tüm elitlerinin aralarındaki görüş ayrılıklarını rafa kaldırıp karşı bir tutum sergilediği bu eylem, parti tabanında safları sıkılaştıracak; parti muhtemelen bu olaydan daha güçlü ve birlik içinde çıkacaktır.
Yaklaşık iki buçuk yıl önce Al Jazeera'ye yazdığım bir makalede"Gülen Hareketi'nin paralel yapısı çökertilmediği müddetçe Türkiye'de demokrasi gelişemez" demiştim. 15 Temmuz'da yaşananlar, bu düşüncemi doğrular nitelikteydi.
Halk bu darbe girişimini engellediğine göre, siyasetçiler de tetikte olmalı, olayın faillerinden ve bağlı oldukları şebekelerden hesap sormalıdır. Türkiye'de demokrasi taraftarı olan herkes de siyasetçilerin ülkenin geleceğinde bir daha böyle darbeler yaşanmaması yönündeki çabalarını desteklemelidir.
Galip Dalay, Al Jazeera Studies Center (AJCS) Türkiye ve Kürt Çalışmaları Kıdemli Araştırmacısı ve Al Sharq Forum Araştırma Direktörü. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. London School of Economics and Political Science'tan (LSE) yüksek lisans derecesi aldı. Siyaset, Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (SETA) Siyaset Araştırmacısı ve Insight Turkey Kitap Değerlendirmeleri Editörü olarak görev yaptı. SWP (German Institute for International Affairs) için raporlar hazırladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktorasını sürdüren Dalay, 'GMF on Turkey' serisinin yazarlarından olup Huffington Post sitesinde blog kaleme alıyor.
Twitter'dan takip edin: @GalipDalay
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.