Öncelikle yazının başlığındaki sorunun yanıtını bulmak hiç kolay değil, hatta zor.
Elimizde bir reçete yok.
Elimizde bir model yok.
Elimizde bir örnek vaka yok.
Yoklar çok…
Ancak elimizin altında yetişmiş bir insan gücü var.
Bütün yaşananlardan ders çıkartacağını umduğumuz siyasi bir iktidar var.
Ve çeşitli sorunlara kaynaklık eden, geçtiğimiz iki yüz yıllık tarihimizi farklı zaman dilimlerinde, farklı düzlemlerde, farklı boyutlarda etkileyen bir sivil-asker ilişkiler tarihimiz ve bunun dersleri var.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha etkin, demokratik yaşamı kucaklamaya daha eğilimli ve kendisi için bir varlık değil, milletin var olmasının bir şekline dönüştürmek için görev, öncelikle siyasi irade olmak üzere TBMM’ye düşüyor. Ve tabii yıllarını bu kuruma adamış vatansever emeklilerine…
Eğer siyasi irade doğru adımlar atabilirse, karşı karşıya kalınan durumdan sıyrılmanın hem yolları daha kolay bulunur hem de bu anlamda süre kısalır.
Zihinleri geçmiş ezberlerden kurtarmak
Siyasi iradeye önerim, öncelikle zihinlerini geçmiş ezberlerinden kurtararak meseleyi ele almalarıdır. İkinci olarak, ideolojik yaklaşımlardan uzak kalma becerisine sahip bilim insanları, hukukçular ve emekli-muvazzaf askerleri bir araya getirmeleridir.
Bu heyetten istenen çalışma aşağıdaki iki hususu sağlamalıdır:
Öncelikle siyasi iradenin uygulayacağı nesnel/demokratik denetim mekanizmalarıyla TSK’yı tam olarak kontrol etmesine zemin hazırlayacak bir yapı ortaya çıkmalıdır.
İkinci olarak ordu komuta kademesi de kendi uzmanlık alanlarında siyasi iradenin baskısına maruz bırakılmayacağı güvencelere sahip olmalıdır.
Bu düzenlemeyi sağlayacak mekanizmalar geliştirilinceye kadar da, milletin ordusuna güvenini artıracak tavırlar siyasi irade tarafından sergilenmeli ve aşağılayıcı hiçbir girişime müsaade edilmemelidir.
Erken olmakla birlikte, aşağıdaki konular sorgulanmalı, ardından gerekli adımlar atılmalıdır:
- Genelkurmay Başkanlığı’nın ve kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı olarak MSB’ye bağlanması, yetki ve sorumlulukların kesin hatlarıyla belirlenmesi, kuvvetlerin dış denetimini sağlayacak denetleme heyetlerinin de bakanlığa bağlı olması,
- Jandarma Genel Komutanlığının tamamen İç İşleri Bakanlığı’na bağlanması,
- Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın dört ordulu klasik yapısı yerine farklı bir teşkilatlanmanın sağlanması,
- Askeri liselerin tamamen ve harp okullarının kısa süreliğine kapatılması, Harp Akademileri Komutanlığının milli savunma üniversitesine dönüştürülmesi,
- Sınır birliklerinin merkezi bir komutanlıkça sevk ve idaresini sağlayacak düzenlemenin yapılması,
- Askeri hastanelerin gerekliliğinin sorgulanması,
- Ve askeri yargının yeniden düzenlenmesi…
Bütün mesele siyasi iradeyle uyumlu, onun emrinde ama siyasi iradenin orduyu anti demokratik kontrol yöntemleriyle paralize edecek adımları atmadığı/atamadığı ve onun başı dik bir şekilde toplumda ve devlet içerisinde yer almasını önleyen her türlü tutumdan uzak kalındığı; içine siyasetin değil, liyakatin hâkim olduğu; ülkenin bekasına hizmet eden ve halkın demokratik yaşamının devamlılığına katkı veren bir yapının ortaya çıkarılmasıdır.
Siyasi atmosfer yeniden yapılanma için uygun mu?
Ülkenin birikimi bu yapıyı ortaya çıkarmaya müsaittir ama siyasi atmosferin buna uygun olduğu kanaati tartışmalıdır.
Ayrıca sosyolojik boyut, dün FETÖ’yü doğurmuştur ve maalesef yarın yeni tarikatların ya da dini grupların egemenliğine yol açmasına elverişlidir. Üstelik siyasi iktidar uzun zamandır devleti ve özellikle eğitimi İslamileştirme gayreti içindedir. Dolayısıyla kuşku ve kaygılar derindir.
Tek çıkış yolu ise, laikliğin din-devlet, birey-din ilişkilerinde hayatın merkezine konulmasıdır. Başka hiçbir yaklaşım güvenli bir asker-siyaset perspektifi sunamayacaktır.
Bütün darbelere karşı olmalıyız ve iktidara da şunu hatırlatmalıyız: FETÖ’nün geçmişi oldukça gerilere dayansa da, iktidar tarafından palazlandırılmış ve ülkenin başına bela edilmiştir. TSK’ya ve devlete yapılan kötülükler, Ergenekon, Balyoz vb. dava süreçleriyle daha net ortaya çıkmıştır. Sadece bu olanlara bakarak bile darbelerin en temel sebebinin kötü yönetim olduğu açıktır.
Darbeleri önlemenin tek çaresi ise iyi yönetimdir. İyi yönetim yeraltı yapılarına öznel nedenlerle izin vermemeyi de içinde barındırır.
Bunun çağdaş terminolojideki adı, bütün kurum ve kurallarıyla işleyen demokrasidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1931 yılında yayınlanan Medeni Bilgiler kitabında, cumhuriyetin niteliklerini açıklarken onlarca defa kullandığı “demokrasi”…
İktidarın ve dini referanslı gruplarla Cemaat örneğinde olduğu gibi işbirliği yaparak, ülkede nasıl sorunlar yaratabileceği ortadayken, liyakate dayalı sistem yaklaşımını benimsemesi hayati önemi haizdir. Tek çıkar yoldur.
Aksi türlü, yapılacak düzenlemeler işe yaramaz ve yarının sorun kaynağını oluşturur. İşin adı da “suya yazmak” olur.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.