Türkiye çoklu tehditlerle karşı karşıya ve tablo her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu ve gelecekte karşılaşabilme ihtimali yüksek, varlığına yönelik tehditler nasıl önlenecek, hangi tedbirler alınacak, başta Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) olmak üzere kurumlar nasıl yapılanacak ya da nasıl yapılanması gerekiyor? Mevcut kurumlar, mevcut sistemler, stratejiler söz konusu tehditleri önlemek için yeterli mi?
Bütün bunları belirleyebilmek için önce Türkiye gelecekte nasıl bir durumla karşı karşıya kalabilir, bunun anlaşılması gerekiyor. İşte buna stratejik öngörü diyoruz. Tabii bunu yapabilmek için hem geçmiş ve içinde bulunulan durumu hem de geleceğe yönelik istihbarat üreterek muhtemel ya da olasılığı en yüksek senaryoları belirlemek gerekiyor. Böylece ortaya konan stratejik öngörüye dayanarak alınması gereken tedbirleri kısa, orta ve uzun vadeli olarak belirlemek mümkün. Ancak elbette gelişmeler ve elde edilen istihbarat ışığında bu stratejik öngörü güncellenmeli, buna bağlı olarak da alınacak tedbirler revize edilmelidir.
Peki, Türkiye için nasıl bir stratejik öngörü belirleyebiliriz?
Bölgesel tehditler ve muhtemel senaryolar
Türkiye hem içeride hem de dışarıda çok büyük tehditlerle boğuşuyor. İçeride PKK, FETÖ vb. terör örgütleriyle mücadele ediyor ve bu mücadele görünür bir gelecekte de sürecek. Ayrıca Irak ve Suriye'de devam eden IŞİD ve diğer örgütler ile savaş sebebiyle, bu terör örgütlerinin Türkiye içerisinde eylem yapma ve Türkiye içindeki terör örgütleriyle işbirliğine gitme olasılığı yüksek.
Suriye’deki iç savaş bir süre daha devam edeceğe benziyor. Barış için bir anlaşmaya varmak, bölgenin tekrar istikrara kavuşmasını sağlamak kısa vadede mümkün görünmüyor. Suriye’nin nasıl bir yapıya evrileceği, bütünlüğünün nasıl sağlanacağı Kürtlerle Araplar arasındaki çatışmalar ve bu çatışmalar sonucunda bölgesel ve küresel aktörlerin katılımıyla yapılacak anlaşmalarla belirlenebilecektir.
IŞİD’le çatışmalar sona erdikten ya da marjinal hale geldikten sonra bile kısa sürede huzurun sağlanması imkansız görünüyor. Kürtler, hem Suriye hem de Irak’ta kendi özerk bölgelerini ve yönetimlerini tesis etmek ve bağımsızlığa gidecek imkanlar sağlamak için Araplarla ve onların çoğunluğu temsil ettiği merkezi yönetimlerle çatışacaklardır. IŞİD tehdidini ortadan kaldırmak için Musul-Rakka bandında IŞİD tabanını oluşturan Araplardan ayrı bir İslam devleti tesisi söz konusu olabilir.
Öte yandan, Irak ve Suriye birer federasyon veya konfederasyona dönüşebilir. Kürtlerin talepleri, Araplarla Kürtleri karşı karşıya getirebilir. Tabii bölgede her zaman Arap-Kürt, Şii-Sünni, Sünni- Alevi vb., tekfirci Selefi-diğerleri arasında çekişme, çatışma hatta savaş riski olacaktır.
Bu konu, Arap ülkeleri ile Kürtler arasında bir mücadeleye hatta savaşa neden olabilir. Ayrıca bu ilişki en az Arap ülkeleri kadar Türkiye'yi, Türkiye'nin varlığını ve güvenliğini de tehdit ediyor. Bu durum Türkiye’nin ister istemez konunun içinde hatta göbeğinde olmasını gerektiriyor.
Tabii Türkiye'nin dışında İran, İsrail, ABD, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa hatta Suudi Arabistan, Irak da Suriye'nin yeni yapısı konusunda taraf olmaya ve bunu yönlendirmeye devam edeceklerdir. Bu durum, bölgedeki mücadelenin ne kadar karmaşık olduğuna ve daha uzun süre bu kargaşa ve belirsizliğin süreceğine de işaret ediyor.
Türkiye’nin alması gereken tedbirler
Türkiye'nin mevcut diğer sorunlarını da dikkate aldığımızda, alınması gereken tedbirler ve hazırlıkların boyutunun büyüklüğünü bilmemiz gerekiyor. Bu sorunların üstesinden gelmemiz için asker kullanmaktan siyasete, diplomasiden ekonomik tedbirlere pek çok önlem devreye sokulur. Savaşa hazır olmak ve gerektiğinde savaşmak da dahil.
Öncelikle Türkiye’nin İran, Irak ve Suriye ile ekonomik ve savunma iş birliği ya da ittifak yapması yerinde olacaktır. Bu iş birliğine Suudi Arabistan, Katar, Körfez ülkeleri ve Mısır da bir şekilde katılmalıdır. Böyle bir ittifaka Rusya’nın katılması bölgesel ve küresel dengeler açısından önemlidir. Tabii ne ABD ne de İsrail, İngiltere, Almanya ve Fransa bölgeden dışlanmalıdır. Körfez ülkelerinin İran korkusu, Filistinlilerin talepleri, İsrail’in güvenlik sorunu diplomatik faaliyetlerde dikkate alınmalıdır.
Elbette Kürtlerin talepleri bölge ülkelerinin bekasına tehdit teşkil etmeden nasıl karşılanabilecektir, buna da cevap aramak durumundayız. Türkiye, bölgedeki bütün devletler ve gruplarla (Kürtler dahil) görüşmelidir. Bunlarla siyasi, ekonomik, savunma alanlarında ve teröre karşı iş birliği yapmalı ve gerektiğinde onlara eğitim, malzeme, teçhizat desteği sağlamalıdır. Bu desteğe strateji, konsept ve doktrin geliştirmek dahil.
Bu hedefleri gerçekleştirebilmek için bölgeyi, ülkeleri ve demografik yapıyı çok iyi tanıyan diplomat, asker ve stratejistler yetiştirmemiz, özel kuvvetlerimizi ve Milli İstihbarat Teşkilatı’mızı bu bölgelerin ve burada yaşayanların hazırlanması için kullanmamız, bu bölgeye yönelik detaylı çalışmalar hazırlamamız ve bunları devamlı güncellememiz gerekir.
Türkiye’nin gerektiğinde barış gücü, gerektiğinde ise bölgede savaşabilecek ve acil müdahale gücü olarak görev yapabilecek kapasitede bir yapıyı hazır tutması gerekiyor. Elbette önce içimizdeki sorunlarımızı halletmeli, yani iç cepheyi güçlü ve sağlam tutmalıyız.
Türkiye’nin savunma stratejisi nasıl olmalı?
Türkiye'nin bu mücadeleden başarıyla çıkması için savunma gücü ve stratejisi nasıl olmalıdır? Hangi imkan ve kabiliyetlere sahip olunmalıdır? Tabii bunları belirleyebilmek için mevcut tehditler, muharebe sahasındaki güçlerin imkan ve kabiliyetleri kadar savaşın, muharebenin nasıl cereyan edeceğini, hangi yöntemlerin kullanılacağını da çok iyi bilmemiz gerekir.
Bu bakımdan, önce bölgedeki tehditleri, muharebelerin nasıl olacağını, muharebe sahasındaki ve ülkenin çıkarlarına yönelik tehditlerin neler olduğunu, karşıtların ve potansiyel karşıtların imkan ve kabiliyetlerini ortaya koymak zorundayız.
Daha sonra da savunma sistemi, yapısı ve stratejisini belirleyebiliriz. Bu arada ihtiyacımız olan imkan ve kabiliyetleri kazanmak için geçen sürede zafiyetlerimizi nasıl giderebiliriz, hangi tedbirleri almamız gerekir, bunlara yoğunlaşmak gerekir.
Bu konuda yapmamız gerekenleri kısaca şöyle özetlemek mümkün:
- TSK kademeli bir kuvvet yapısına sahip olmalıdır.
- Mevcut tehdit ve kullanılma bölgeleri dikkate alındığında hemen kullanılacak kuvvetler (acil müdahale güçleri), bunları takviye edecek kuvvetler belirlenmelidir.
- Acil müdahale kuvvetleri ve takviye kuvvetleri her an muharebeye hazır, profesyonel ve her şeyi ile tam teşekküllü birliklerden oluşmalıdır.
- İkinci kademe güçleri %40-50’lik bir hazırlık seviyesinde olmalı, ihtiyaç olduğunda bir hafta-on gün içinde harbe hazır hale gelebilen, profesyonel ve zorunlu askerliğini yapanların oluşturacağı karma bir yapıda olmalıdır.
- Üçüncü kademenin sadece karargahları ve azaltılmış karargah personeli, depolanmış silah, malzeme ve teçhizatı olmalıdır. Bu kuvvetler 30 gün içinde harbe hazır hale getirilmeli, büyük çoğunluğuyla tekrar askere çağrılacak vatandaşlardan oluşmalıdır.
- Özel Kuvvetler Komutanlığı ve özel birlikler (komando ve paraşüt birlikleri) güçlendirilmelidir.
- Özel kuvvetler muhtemel muharebe sahalarının hazırlanması için barıştan itibaren kullanılmalıdır.
- Seferberlik tetkik dairesi ve seferberlik bölge başkanlıkları yeniden tesis edilmeli ve ülkenin bağışıklık sistemi yeniden güçlendirilmelidir.
- Askeri istihbarat, dış ve iç istihbarat, sinyal istihbaratı, uydu ve görüntü istihbarat teşkilatları yeniden yapılanmalı ve teknolojik imkanlarla donatılmalıdır.
- Siber savunma komutanlığı kurulmalıdır.
- Elektronik harp yeteneğimiz yeniden ele alınmalı ve bütün silah sistemleri için geliştirilmelidir.
- Yüksek irtifa ve uzun menzilli hava savunma ve füze savunma sistemlerine sahip olunmalıdır.
- Uzun menzilli balistik füze sistemleri geliştirilmelidir.
- Nükleer teknolojiye sahip olunmalıdır.
- Denizaltılardan karadaki hedeflere füze atabilme yeteneğine sahip olunması, uzun menzilli seyir füzelerine sahip olunması, donanmaya yüksek irtifa ve uzun menzilli bölgesel hava ve füze savunma imkanının sağlanması ve hava kuvvetleri uçakları ve donanma gemilerinin elektronik harp yeteneğine sahip olması gerekir.
- Tabii TSK komuta yapısı ve kuvvetler arasındaki öncelikler de buna uygun olarak belirlenmelidir. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın bu yapıyla ilişkisi çok iyi bir şekilde belirlenmelidir.
Savunmayı sınırların ötesinden başlatmak
Savunma stratejimizin nasıl olması gerektiği de konunun çok önemli bir diğer boyutu. Türkiye’nin ister terörle mücadele ister klasik savaş ya da bunların karışımı olan bir savaşta savunmasını sınırlardan itibaren başlatması demek, bu savaşı, adı ne olursa olsun kendi vatan toprakları üzerinde kabul etmesi anlamına gelir. Ülkenin savunması kendi sınırlarımızın oldukça ilerisinden başlatılmalıdır. Bu maksatla Türkiye’nin etki sahası ve ilgi sahasının belirlenmesi ve burada yaşananların ya da gelişmelerin dikkatle takibi gerekir.
Türkiye’nin etki sahası dediğimizde, buna Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Ege Denizi, Balkanlar, Doğu Avrupa, Karadeniz, Kafkaslar, Hazar Havzası, Orta Asya, İran, Basra Körfezi, Süveyş dahil olur. İlgi sahası dediğimizde ise Arap Yarımadası, Mağrip ülkeleri, Avrupa, Batı Avrupa, Ukrayna, Rusya, ABD, Çin ve Afrika’yı buna dahil edebiliriz. Tabii Rusya, ABD, Çin ve Batı Avrupa’yı da (özellikle Almanya, Fransa, İngiltere) bu ülkelerin Türkiye’ye etkileri bakımından etki sahamız içinde sayabiliriz.
Türkiye’nin etki sahası ve ilgi sahalarında yaşananları, gelişmeleri dikkatle takip edebilmesi için o ülkelerle işbirliğinizin olması, onları desteklemeniz, silah, malzeme, teçhizat, eğitim vb. yardımında bulunmanız ya da onların silahlı güçlerini yetiştirmeniz gerekebilir. Böyle bir savunma stratejisi, istihbaratınızın (askeri, iç, dış, sinyal, görüntü, uydu vb. istihbaratınızın) ve özel kuvvetlerinizin, diplomasinizin koordineli kullanılmasıyla mümkün olabilir. Tabii bu strateji, savunmanızı sınırlarınızın çok ilerisinde yapmayı gerektirdiği gibi, sizin bu tehdidi yöneltenlere de gereken cevabı verebilecek gücünüzün ve yeteneğinizin olmasını da gerektirir.
Bu stratejinin uygulanmasında başarı, caydırıcılık sağlayacak temel sistemlere (nükleer teknolojiye, yüksek irtifa ve uzun menzilli hava savunma ve füze savunma sistemine, uzun menzilli balistik füze sistemine, elektronik harp yeteneğine, görüntü, uydu, sinyal ve insan istihbaratına, özel kuvvetlere, özel operasyon yapma yeteneğine ve bunu yapabilme iradesine, denizaltılardan karadaki hedeflere füze atama yeteneğine), çok iyi bir diplomasiye, olabildiğince yüksek oranda kendi harp silah ve araçlarınızı yapma imkanınıza, ekonominizin savunmanızı ve savunma sanayinizin ekonominizi destekleme yeteneğine bağlıdır.
İsmail Hakkı Pekin, eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı, emekli korgeneral.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.