Galatasaray'a bazı çevreler ‘Bizans' der. Tarihin en önemli Galatasaray başkanlarından Faruk Süren bu durumu “Beyoğlu Bizans'tı. Biz de Beyoğlu'nda kurulduk. Normal bu yaklaşımlar” diyerek ti'ye alır. Ama onu yakından tanıyanlar şunu çok iyi bilirler ki aslında Galatasaray'a ilk olarak “Bizans” diyen de kendisidir. Çünkü kulüpten gönderilmesi için büyük bir kampanya yürütülmüş, en güçlü olduğu zamanda, en yakınındaki insanlar bile onu 17 Mayıs 2000 - 14 Temmuz 2001 sürecinde hançerlemişti…
Bugün geçen sürece şöyle bir baktığımda Bizans, Galatasaray'da dönen oyunlar sonrası, anaokulu gibi kalmış, işin doktorası sanki Galatasaray'da yapılıyor. Artık Galatasaraylı Galatasaray'ın kurdudur cümlesini rahat rahat kurabilir, finansal düzensizlik ve zararlar sebebiyle kulübün karşı karşıya kaldığı Avrupa'dan 1+1 men cezasının aslında geç bile kaldığını net şekilde söyleyebiliriz.
Galatasaray son 15 senede öyle kasıtlı yanlışlara maruz kaldı ki; bazen “Nasıl iflas etmediler?” diye düşünmüyor değilim. Yanlışları yapanlar omuzlara alındı, ibra edildi, “Efsane başkan” apoletleri takıldı… Bunların hepsi aslında bir oyundu. Kulübün tüm yönünü, gündemini çizen 20-25 kişilik bir ekibin oyunuydu. Seçilenler, kendilerinin seçildiğini düşündüler; seçenler ise kendilerinin seçtiklerini… Kaybedenler de sürece bakıldığında hep kaybettiklerine ‘sevindiler.'
Nasıl mı? Herkes kulübün üzerinde bir İnan Kıraç gölgesi olduğunu düşünür. Ben gerçeği yazayım; ismi kulislerde dolaşır ama asıl güç başkalarındadır. ‘Bir abi' aidatları yatırır, ‘başka bir abi' hazerunda dokunulacak noktaları belirler, lisenin alt devrelerinden birkaç çocuk, divan kurulundan bir iki önemli isim listelere yedekten ya da disiplin kurulundan girer, 4000 kişi oy kullanır (ki bazen ona bile gerek kalmaz) 2500-3000 oy aralığını bulan ipi göğüsler. Önce Çiçek Pasajı'na gidilir, ardından Cemiyet'e… Herkes alkışlar… Kutlamalar yapılır. Ama seçilen ekip mazbatayı aldığı andan itibaren yalnızdır. Ne onlara oy verenler, ne oyları toplayanlar ortalıkta yoktur.
Yük o kadar ağırdır ki; biraz kulüp tecrüben varsa ilk adımları atarken şanslısındır, eğer tecrüben yoksa iki ay içerisinde koltuğun sallanmaya başlar. Kulüp üyelerinin yazıştığı mail listelerinin gediklilerinin yazığı ağır eleştiriler bir A4 kağıdı eşliğinde önüne konur. Korkuturlar seni… “Her şeyi değiştireceğim” diye çıktığın yolda geri adım atmaya, sisteme teslim olmaya başlarsın… “Seçtiğimiz gibi indiririz” söylemleri ortaya çıkar. Ne de olsa canlı örneği Adnan Polat, herkesin gözünün önündedir. Başkan korkmaya ve tekrardan yakın çevresi olmaya başlayan o kilit adamların sistemine ‘ellerini yukarı' kaldırarak boyun eğer. (Unutmadan parantez içerisinde yazayım: Galatasaray'ın son 10 senede futbola en çok para harcayan iki ismi Ünal Aysal ve Adnan Polat, UEFA açıklaması sonrası birdenbire ortadan kayboldular. Bunu da kimse pas geçmedi...)
Mevcut yönetim seçildikten sonra bir yönetim kurulu üyesi ile sohbet ediyordum. “Her şeyi değiştireceğiz. Kulübün içi felaket durumda” dedi. Ben de ona şu cevabı verdim: “İçeride iki profesyonel var, sistemin adamları (İsimlerini kendisine verdim. Burada yazmıyorum.) Onlarla yollarınızı ayırır ve malum bir abiyi yönetim kurulu kararıyla başkan danışmanı yapmazsanız söylediklerine inanacağım” dedim. Bugüne kadar 100 kişi işten çıkartıldı. O iki kişi hâlâ içeride çalışıyor. Gelenek sürdü; o malum abi 3. veya 4. yönetim kurulu toplantı sonunda başkan danışmanı oldu...
Yani anlayacağınız Galatasaray'ı kemiren ve kuruluş amacı olan “Avrupalı takımlara karşı mücadelenin” dışında bırakmak üzere olan bitik sistemin hali hazırdaki yapıyla dışarı atılması imkansız.
Galatasaraylı Eski Sporcular Derneği, GSİYAD, Her Şey Galatasaray İçin Platformu kulübün içerisinde oy potansiyeli olarak saygı görüyorlar. Bu kitleleri kontrol eden bir iki kişi dışarıya ‘Aman haaa' diyerek caka satıyor… Galatasaray taraftarı ise her zaman olduğu gibi yine ‘müşteri' muamelesi görüyor. Yüksek duvarlarla çevrili Galatasaray Spor Kulübü'nün içine giremiyorlar, duvardan aşağı atılan sportif başarı naralarıyla susturulmaya çalışılıyorlar. Bir-iki büyük transfer, takımın şampiyon olması yetiyor onlara… Taraftar için de sezonun değil, transfer mevsiminin önemi var: “Galatasaray kimi alacak? Kimi yollayacak?” İşte bütün mesele bu!
İçeridekiler “Seni ben seçtirdim, ben indirdim” kavgasındalar, dışarıdakiler ise “Kimin geleceğini kimin gideceğini” tartışıyor. Olan da Galatasaray'a oluyor.
UEFA'nın Galatasaray'ı en az bir sene Avrupa Kupaları'ndan men edeceği kulüp içinde bile ‘kesin' diye yorumlanıyor. +1'i almamak için bütün mücadeleleri. Şubat ayının sonunda UEFA kararını açıklayacak. 19 Ocak'ta Dursun Özbek'in yaptığı basın toplantısı çok acı bir reçeteyi gözler önüne seriyordu. Ama hâlâ bir umut ‘Ceza almayabiliriz' diye bekleyen Galatasaraylılar var. Karar sonrası tablonun çok daha vahim olacağını, kavganın çok daha büyüyeceğini düşünüyorum.
Siz seçilenlere bakmayın, sorun seçenlerde! Seçenleri yönlendirenlerde. Esas onlar Galatasaray'ın rantını paylaşamıyorlar. Eğer onlar olmasa kim kime “Aldığın 2 bin küsür oyu sen mi aldığını sanıyorsun!” diye bağıracak, kim kime böyle güç gösterisi yapacak?
Kulübün temizliğe, 20 milyon taraftarıyla barışmaya ve ölçülü bir ilişkiye girmeye, ne bir spor kulübü ne de bir şirket olarak değil, hibrit bir orta yolla yönetilmeye, gelir pastasını büyütüp, harcamalarını kısmaya değil, doğru yapmaya ihtiyacı var. Ben ‘az harcayalım' taraftarı değilim. Harcama gerektiğinde yapılır. Real Madrid, Cristiano Ronaldo'yu transfer ettiğinde kulübün etkili ismi Emilio Butragueno İstanbul'daydı. Ona “Büyük bir harcama yaptınız” dediğimde “Hayır harcama değil, yatırım yaptık” cevabını aldım. Bugün baktığımda ne kadar haklı olduğunu görüyorum.
Son tahlilde; Galatasaray Bizans Oyunları'nın sonuna geldi. Artık ortada oynayacak bir oyun da gizlenecek bir gerçek de yok. Artık gerçekten Galatasaray'ı sevenlerin ortaya çıkıp, son 15 senedeki hiçbir ismi dinlemeden, yapılacak işlere karıştırmadan, eldeki gayrimenkulleri ve Galatasaray markasını kullanarak kulübü düzlüğe çıkarmaları gerekiyor.
Galatasaray'da sistem, kulübü vasatlara emanet ediyor. Vasatların da elinden bu geliyor… Kulübün daha büyük bir havuzdan seçim yapabilmesi için duvarlar yıkılmalı, evelemeden gevelemeden yeni bir tüzük yapılmalı. Kapılar halka, Galatasaraylılara açılmalıdır… Ancak bu şekilde vasatlardan kurtulur, sağlıklı iyi bir seçim yapabilirsiniz. Yoksa içinde 15 tane balığın yüzdüğü bir akvaryuma olta sallayıp dönüp dolaşıp aynı balığı yakalarsınız.
1976 İstanbul doğumlu. 1998'den 2001'e kadar Yeni Yüzyıl ve Sabah'ta Galatasaray muhabirliği yaptı. Sonrasında Vatan Spor Müdür Yardımcısı ve Galatasaray yazarıydı. 2012'de Açık Mert Korkusuz Gazetesi'nde genel yayın yönetmenliği görevini yürüten Gökmen Özdemir son olarak Millet Gazetesi'nin spor müdürüydü. Fransızca ve İngilizce bilen Özdemir, evli ve iki kız çocuğu babası.
Twitter'dan takip edin: @gokmnozdmr
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.