Quantcast
Channel: Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler - Görüş
Viewing all articles
Browse latest Browse all 406

Fırat’ın batısı neden çocuklarımız için önemli?

$
0
0
“Fırat Nehri çevresinde sessiz sedasız ilerleyen çatışmalar, hem Suriye’nin hem de Türkiye’nin kaderini belirleyeceğe benziyor. Karar vericiler yaşananları topluma doğru anlatamadığı için de bütün kesimlerde Suriye politikası göz ardı edildiğinde her şeyin yoluna gireceği düşünülüyor.” Güvenlik uzmanı Mete Yarar Al Jazeera için yazdı.

Fırat Nehri’nin çevresinde sessiz sedasız ilerleyen çatışmalar, Suriye’nin de Türkiye’nin de kaderini belirleyeceğe benziyor. Yıllar önce Arabistanlı Lawrence’ın Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini çizmek için geldiği yerlerden biriydi Cerablus. Birinci Dünya Savaşı öncesi paylaşım haritalarının yapıldığı dönemde olduğu gibi maalesef bugün de bölgenin kaderinin çizileceği yer, yine Cerablus olacak.


İnsanlık tarihi boyunca uygarlıklar hep su kenarlarına kuruldu. Bugün teknoloji çok gelişmiş olsa da bu yöntem hâlâ değişmiş gözükmüyor. Ortadoğu’da yaşam suya muhtaç ve bundan dolayı da yaşamın izleri hâlâ su kenarlarında yeşeriyor. Cerablus’dan başlayarak suyun kontrolünü kim eline alırsa aslında Suriye’nin kontrolünü de o eline alacaktır. Yaşamın anahtarı Fırat aynı zamanda Suriye’nin de anahtarı olacak.

İşte bu kritik bölge Cerablus şu an DAEŞ’ın kontrolünde. Başlangıçta DAEŞ, Cerablus’tan Azez’e kadar olan 90 kilometrelik bölümü kontrol altına almıştı. Şu anda ise, Özgür Suriye Ordusu’nun koalisyon güçleri ve Türkiye’den aldığı destek sayesinde, DAEŞ’in kontrol ettiği bölge 70 kilometrelik bir alana dönüştü. PYD ise farklı isim değişiklikleri ile Cerablus’un güneyinden bölgeye ilerlemeye devam ediyor. Türkiye ise hemen güneyinde PKK kontrolünde bir koridor olmasını istemiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki gibi ‘Berlin’e ABD mi yoksa Sovyetler Birliği mi girecek?’ sorusu çevresinde dönen mücadelenin bir benzeri bugün Cerablus üzerinde yapılıyor.

Kamuoyuna anlatılamayan hayati mesele

Bütün aktörlerin yakından takip ettiği bu bölgenin önemi sanırım bir tek Türkiye kamuoyu tarafından anlaşılmadı. Bırakın geçmişte ne olduğunu anlamaya çalışmayı bugün bile olanlarla ilgilenmiyoruz. Bu anlaşılmama durumu da işin açıkçası Hükümet’i bölge ile ilgili çalışmalarını örtülü yapma gayreti içerisine itiyor. Herkesin ilgilendiği ama bizim yüz vermediğimiz toprakların önümüzdeki dönemin anahtarı ve yaşam kilidi olduğu geç anlaşılacak ama o zaman da yeni Lawrence’ların hikâyesini yazacağız.

Lawrence’ın yeni türevleri özel askeri şirketler kisvesi altında bölgede cirit atarken, Türkiye önümüzdeki yirmi yılın parçalanmış Suriye’sinden kaynaklı terör ve göç akınlarına karşı yakın dönemin en kapsamlı hudut güvenlik paketini devreye sokmuş gözüküyor.

Beton duvarlar, hendekler, beton gözetleme kuleleri ve tel örgüleri ile yeni bir güvenli sınır hattı inşa ediliyor. Suriye ile 911 kilometrelik sınır hattımızın Türkiye tarafındaki terör sarmalı önümüzdeki dönemin işaret fişeği gibi bize yaşanabilecek olan tehlikeleri bir bir hatırlatıyor. İşin ilginç tarafı, bu sınır hattının tek başına hudutları koruyabileceği ama ülke içi güvenliği sağlamaya yetmeyeceği anlaşılamıyor. Yapılan çalışmalar tabii ki değersiz değil ama başka etkenlerle desteklenmek zorundadır.

Afganistan ile komşu olmanın bedelinin Pakistan olacağı bir gerçek iken, Suriye hattına yapılan yatırımın yüzde biri komşu seçmek veya anlaşabileceğimiz bir komşu yaratmak için harcanmıyor.

Bölgede yeni çakma Lawrence’lar cirit atıp ülke içindeki çatışmalara müdahil olurken sınır güvenliğinin sınır hattında olabileceği gibi bir yanlış algı toplumda yerleşmeye başlıyor. Bunu en iyi bilen Pakistan’ın tecrübesi bile göz ardı ediliyor.

Yeni “kimseye ait olmayan topraklar” ve Türkiye’ye bedelleri

Bırakın Pakistan tecrübesini, 1991’de Irak’ta yaratılan “kimseye ait olmayan toprakların” kimlerin kontrolüne girdiği ve maliyetinin ne olduğu bile doğru anlaşılmış gözükmüyor. Çekiç Güç’ün sonucu olan “ kimseye ait olmayan topraklar”, bir örgütün yaşam alanı oluşturan topraklara kavuşmasını sağlamıştır. Bu işin Türkiye’ye maliyeti de, 30 bin insanını kaybetmek, demokrasinin sekteye uğraması ve 300 milyar dolar olmuştur. Irak sınırında yaşanan bu tecrübeden hiç ders alınmamış ki, şimdi Suriye’de daha büyük bir alanda kimseye ait olmayan topraklar yaratılmasına izin veriliyor.


Irak sınırına en seçkin birliklerin yerleştirilmesine rağmen harcanan enerjinin ancak onda biri geri alınabiliyor. Bu tecrübeler göz önünde iken, Türkiye açısından bakıldığında PKK’nın Kandil’deki dağ kadrosuyla mücadelenin maliyetine bir de örgütün Suriye’deki şehir yapılanmasıyla mücadelenin maliyeti de ekleniyor.

Son iki yıldan beri çatışma bölgeleri olan yerleşim yerlerine gönderilen lojistiğin kaynağının Kandil değil, Suriye olduğunu topluma izah etmekte zorlanılıyor. Karar vericiler yaşananları topluma doğru anlatamadığı için de bütün kesimlerde Suriye politikası göz ardı edildiğinde her şeyin yoluna gireceği düşünülüyor.

Herkesin hak iddia ettiği yeni “kimseye ait olmayan topraklar“, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye’nin iradesi dışında nasıl çizildiyse, bugün de aynı şekilde çizilmeye çalışılıyor.

Musul’un statüsü tartışılırken Anadolu’da çıkan ayaklanmaların benzerleri aynı nedenlerle, aynı aktörler ve yine çakma Lawrence’lar tarafından yine aynı topraklarda tekrarlanıyor. Aynı hataya yine düşerek sorunların kaynağını içimizde aramaya devam ediyor ve tuzağa düşüyoruz.

Sorun biz miyiz yoksa sorunu yaratanlar mı aynı, hiç sormuyoruz. Sormadığımız, tartışamadığımız konunun çözümlerini yine kendi içimizde anlamaya çalışıyoruz.

Merak etmeyin, sınırlar çizildikten sonra bizimle uğraşmayı bir müddet bırakacak ardından kalanları da almak için çabalayacaklardır. 100 yıl önce bölgeye arkeolojik kazı bahanesiyle gelen Lawrence’ların bugün de Cerablus’a geliş sebebi, IŞİD ile mücadele değil.

Bugün yaşananlar, çocuklarımızın gelecekte nasıl bir ortamda yaşayacaklarını da belirleyecek. Çok üzgünüm ama toplumsal olarak sorunları görmezden geldiğimizde, yaşama isteği ve çözüm önerileri de iyi bir yaşamın şartlarını oluşturmak için yeterli olmayabilir.

Mete Yarar, 1988’de Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu, 2004 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çeşitli birimlerde görev yaptı. Son görev yeri olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan kendi isteği ve Binbaşı rütbesi ile ayrıldı. O tarihten itibaren Ortadoğu başta olmak üzere risk teşkil eden ülkelerde kendi kurduğu risk yönetim şirketi vasıtasıyla danışmanlık hizmeti veriyor. Enerji yönetimi konusunda yüksek lisansını tamamlayan Yarar, birçok sivil toplum kuruluşunda aktif olarak çalıştı. Değişik medya mecralarında köşe yazarlığı, televizyon yorumculuğu, TV ve radyo program yapımcılığı ve sunuculuğu yaptı. Son Gün isimli kitabı 2014'te yayınlandı.

Twitter’dan takip edin: @meteyarar

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Cenevre çıkmazı
Davutoğlu: Cerablus kırmızı çizgimiz
Primary Topic: 
Türkiye
Konular Ortadoğu, Suriye, IŞİD, PKK
Amerika Birleşik Devletleri
39° 1' 39.7884" N, 35° 17' 17.1096" E

Viewing all articles
Browse latest Browse all 406

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue