Kerkük, Irak’ın en tartışmalı bölgelerinden biri ve bugünlerde gündemin ana konusu haline geldi. Irak’ta IŞİD’le mücadele sürerken, Kerkük Valisi Necmettin Kerim’in önerisiyle Kerkük’teki kamu binalarına Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) bayrakları çekildi ve elbette büyük bir tartışma başladı.
Ancak petrol zengini Kerkük’te yaşananları sadece bayrak krizi üzerinden değerlendirmek çok sığ bir yaklaşım olur. Zira Kerkük’teki gerginlik, uzun soluklu bir sürecin sonucu. Bugünü anlayabilmek için 2003’ten bu yana Kerkük’te yaşananlara bakmakta fayda var.
2003 sonrası Kerkük: Çekişme ve belirsizlik
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali sonrasındaki süreçte Kerkük, Irak’ın en tartışmalı konularından biri haline geldi. Irak’taki Kürt siyasi gruplar “bağımsız devletin anahtarı” olarak gördükleri Kerkük üzerinde yoğun bir baskı kurdu. Bazı istatistiklere göre, 2003’ten sonra 600 binden fazla Kürt Kerkük’e göç ettirildi, ABD işgali öncesi 840 bin civarında olan Kerkük nüfusu kısa zamanda arttı, bugün nüfusun 1,6 milyonu geçtiği biliniyor.
Kürt siyasi gruplar, 2003’ten sonra ABD’nin desteğiyle Irak’ın kuzeyindeki fiili otonom bölgeye hukuki statü kazandırdı ve IKBY resmen tanındı; işte bu avantajla Irak’taki güç boşluğundan da faydalanarak 1991’de oluşturulan fiili otonom bölgenin sınırlarını genişletme çabasına giriştiler. Kerkük’le birlikte Musul, Selahaddin ve Diyala’nın bazı bölgeleri, 2005’te ihtilaflı bir referandumla kabul edilen Irak Anayasası’nın 140. maddesiyle “tartışmalı bölgeler” statüsü aldı. Böylece Irak merkezi hükümetinin idaresinde olsa da peşmergelerin kontrolündeki bazı bölgelerin geleceği tartışmaya açıldı.
Bu süreçte Kerkük’ün geleceğinin belirlenmesi için de bir yol haritası çizildi; 31 Aralık 2007’ye kadar, önce Kerkük’te zorla uygulanan nüfus değiştirme politikalarının yarattığı problemlerin giderilmesini öngören normalleştirme, ardından nüfus sayımı ve referandumla Kerkük’ün statüsü belirlenecekti. Fakat öngörülen tarihe kadar sürecin ilk aşaması bile tamamlanamadı ve bu madde geçerliliğini yitirdi.
Ancak Kürt siyasi grupların Kerkük baskısı arttı. Kerkük’ün yönetiminden sorumlu idari birimlerin neredeyse tamamının başına Kürt müdürler getirildi. Özellikle Necmettin Kerim’in vali olmasından sonra Kürtler için yeni yerleşim alanları kuruldu. Hatta Kerim’in kararıyla Türkmen arazileri kamulaştırıldı, Kürt yerleşimciler için yeni konut projeleri yapıldı.
Kerkük’ün kırılma noktası
Kerkük’teki asıl kırılma noktası ise IŞİD’in Haziran 2014’te Irak’ta kontrolü sağlaması ile yaşandı. Kerkük’ün güneyindeki Havice ilçesinde de IŞİD’in hakimiyet kurması üzerine Irak ordusu Kerkük’ten çekildi, kentteki tüm inisiyatif peşmerge ve Kürt siyasi partilere bağlı asayiş güçlerine kaldı. Bu durum Kerkük ile Bağdat yönetimi arasındaki siyasi ve idari bağlantının fiilen kopmasına sebep oldu. Kerkük ve çevresinde terör örgütü PKK’nın varlığı da arttı. Kerkük Valisi Kerim PKK’lı teröristleri resmi makamında ağırlayarak örgütün varlığını onaylamış oldu.
2014 Irak Parlamentosu seçimlerinde milletvekili seçilen Kerkük Vilayet Meclisi Başkanı Türkmen asıllı Hasan Turan’ın yerine vekaleten Kürt asıllı Rebvar Talabani getirildi. Türkmenlerin Turan’ın yerine gösterdiği adayları ya Meclis çeşitli bahanelerle oylamaya almadı ya da Vali kabul etmedi. Bu mevki de Kürtlerin eline geçti. Haziran 2014’te bir suikast sonucu öldürülen Kerkük İlçe Meclisi Başkanı Türkmen asıllı Münir Kafili’nin yerine bir seçim yapılmasına da imkan verilmedi.
Öte yandan, IŞİD işgali sonrası Kerkük petrolleri üzerindeki Kürt denetimi de giderek arttı. Kerkük’te petrol çıkarılan beş bölgenin ikisi tamamen peşmergelerin kontrolüne geçti. Bunun üzerine Irak merkezi hükümeti Kerkük petrolü konusunda IKBY ile anlaşma yapmak durumunda kaldı. Böylece idari ve hukuki olarak Kerkük petrolü üzerinde resmi ve hukuki hiçbir hakkı olmayan IKBY, Kerkük’teki petrolden de gelir elde etmeye başladı.
Kürt iç politikasındaki gelişmeler, IŞİD sonrası IKBY’nin alan genişletme çabası, Irak merkezi hükümetinin pozisyonu, PKK’nın Kerkük’te etkinliğinin artması, Haşdi Şaabi’nin varlığı, bölgesel denklem içerisinde Türkiye-İran rekabeti gibi faktörler neticesinde Kerkük üzerindeki çekişme en üst seviyeye taşındı.
Bayrak krizinin anlamı ne?
Bayrak kriziyle dikkatlerin toplandığı Kerkük’te aslında gerilimin son dönemde nasıl yükseldiğini görmek için geçtiğimiz iki ayda yaşanan gelişmelere bakmak yeterli.
20 Şubat’ta, İran ve Irak arasında, Kerkük’teki petrol ve doğalgazın yeni bir petrol boru hattı ile İran üzerinden taşınmasını içeren bir ön anlaşma imzalandı. 27 Şubat’ta IKBY Başkanı Mesut Barzani Türkiye’ye gelirken, IKBY bayrağı da ilk kez havaalanında göndere çekildi. 2 Mart’ta KYB’ye bağlı bir grup silahlı güç, Bağdat’ın IKBY’ye verdiği bütçeyi kesmesini bahane göstererek, Kerkük’teki Irak merkezi hükümetine bağlı Kuzey Petrol Şirketi’ni bastı.
7 Mart’ta Irak Başbakanı Haydar İbadi, Erbil ve Süleymaniye’de Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne (KYB) mensup yetkililerle görüştü, akabinde Kerkük petrolünün Türkiye üzerinden satışı konusunda Barzani ve İbadi’nin anlaştığına yönelik söylentiler çıktı.
Bu halkanın son parçası, Kerkük Valisi Necmettin Kerim’in 14 Mart’ta Kerkük Vilayet Meclisi’ne gönderdiği, resmi günlerde Kerkük’teki kamu kurumlarına Irak bayrağıyla birlikte IKBY bayrağının da asılmasını ve yazışmalarda resmi dil olarak Arapça ile birlikte Kürtçe’nin de kullanılmasını öngören genelge oldu. Türkmenler karara karşı çıktı. Irak merkezi hükümeti, Türkiye ve Birleşmiş Milletler Irak’a Yardım Misyonu’ndan (UNAMI) uyarı mesajları geldi. Hatta Irak merkezi hükümeti, Irak Anayasası’na aykırı bu girişim geri alınmazsa, Kerkük’teki memurların maaşlarının kesileceğini duyurdu. Ancak tüm uyarılara rağmen, 28 Mart’ta karar hayata geçti, vilayette yükselen tansiyon doruğa çıktı.
Şimdi Türkmenler kararı protesto için gösteriler düzenliyor. Ancak Türkmenlerin tepkisi bununla sınırlı kalmayabilir. Zira Irak Türkmen Cephesi Başkanı ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi, açıklamalarında, uygulama sürerse Türkmenler olarak silahlı direnişten başka çarelerinin kalmayacağını ve Kerkük’ün kimliğinin korunması için çatışmayı dahi göze alabileceklerini belirtti.
Kürt iç siyaseti ve dengeler
Önümüzdeki süreçte Kerkük’teki gerginlik ve çatışma dinamikleri artabilir. Etnik tansiyon yükseliyor, özellikle Türkmenler ve Kürtler arasında gerilim hakim. IKBY ve Irak merkezi hükümeti arasındaki yetki çekişmesi yeniden başladı. Bu durum, ortak operasyonlarla yürütülen IŞİD’le mücadelede Bağdat ve Erbil koordinasyonuna zarar verebilir.
Kerkük’te KYB'li Necmettin Kerim’in attığı tek taraflı adım, IKBY iç siyasetindeki dengeleri de etkileyebilir. Zira IKBY içerisinde, KDP ile İran’a yakın KYB-Gorran arasında bir soğuk savaş yaşanıyor. 2015’in yaz aylarında Mesut Barzani’nin başkanlık süresinin uzatılması konusuyla ortaya çıkan siyasi kriz sonucunda, IKBY’de hükümet neredeyse işlemez hale geldi. IKBY Parlamentosu uzun zamandır toplanamıyor. Ciddi bir ekonomik kriz var. Memur maaşları ödenemediği için eğitime dahi başlanamamış, kısmi ödemelerle kriz aşılabilmişti. Ancak ekonomik problemler çözülemedi. KYB de kendi gücünü arttırabilmek için KDP’nin bu zayıflığından faydalanmak istiyor.
IKBY’de genel seçim tarihi Eylül 2017. Ertelenmesi gündemde de olsa seçimler öncesi Kerkük’te zaten güçlü olan KYB bu avantajını kullanmak istiyor. Kürtler Kerkük için “Kürtlerin Kudüs’ü” der. Kentte IKBY bayrağının çekilmesi de Kürt iç siyasetinde Necmettin Kerim ve KYB’nin popülaritesini yükseltti. Hatta “Barzani’nin yapamadığını Kerim başardı” vb. cümleler fısıldanıyor son günlerde.
Gündem değiştirmek ve bağımsızlık referandumu
Bayrak meselesinde zemin kaybeden Barzani, gündemi tekrar elinin güçlü olduğu alana çekerek, BM temsilcileri ile yaptığı son görüşmede bağımsızlık referandumunu yeniden gündeme getirdi ve KYB ile bu konuda bir komisyon kurulması için toplantı yaptı. Zira Barzani, ne IKBY yönetimindeki gücünü KYB’ye kaptırmak ne de bağımsızlığa giden yolda ana aktörün KYB olmasını istiyor. Nitekim Barzani ve IKBY yönetimi bayrak meselesine büyük tepki vermedi, zaten buna karşı çıkması da imkansız.
Fakat Barzani, IKBY bayrağının Kerkük’te asılmasına karşı çıkan Türkiye’yi karşısına alabilecek konumda da değil. Kerkük petrolünün doğrudan satışı konusunda şimdilik tek yol, Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı, yani Türkiye. Bağdat ve Erbil arasındaki anlaşma doğrultusunda Kerkük petrolü Türkiye üzerinden satılabiliyor. Son dönemde Türkiye ve Irak merkezi hükümeti arasındaki sorunlar da büyük ölçüde giderildi. Türkiye bayrak krizinde Bağdat’ın yanında olduğunu açıkça dile getirdi. Bu yüzden IKBY Kerkük üzerinde tam denetim sağlasa bile, Kerkük petrolünün IKBY’yi kalkındırabilecek düzeyde satılabilmesi için Türkiye ikna edilmeli. Ancak Türkiye’nin Kerkük konusundaki sert tavrı, Kürtler açısından bir çelişki.
IKBY’nin Kerkük petrolünü İran üzerinden satma olasılığı da var. Zaten halihazırda bu petrolün tankerlerle İran üzerinden kaçak olarak satıldığını herkes biliyor. Ancak bu satış yöntemiyle IKBY’yi finanse edebilecek düzeyde bir gelir elde etmek zor, yeni bir petrol boru hattı şart. Bağdat ve Tahran arasında 20 Şubat’ta imzalanan anlaşma bu açıdan önemli.
İran etkisi
Kerkük’te kontrolü elinde tutan KYB’nin Bağdat ve İran ile ilişkileri KDP’ye göre çok daha iyi. Haliyle KYB, IKBY’deki etkinliğini arttırmak için bu yolu tercih edebilir. Ancak böyle bir işbirliği, IKBY’nin bütünlüğü açısından sorun yaratabilir. KYB’nin Kerkük’ü de IKBY’ye bağladıktan sonra, zaten etkili olduğu Süleymaniye ile birlikte ayrı bir federal bölge kurmak istediğine dair söylentileri hatırlamakta fayda var.
Böyle bir senaryo, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her fırsatta dile getiren İran ve kuzeydeki doğal kaynaklardan gelecek geliri kaybetmek istemeyen Bağdat’ın işine gelebilir. Hatta Bağdat ve İran, Haşdi Şaabi’yi de kullanarak bir güvenlik çemberi oluşturma çabasına girebilir. Burada Kerkük’te KYB’nin attığı adımlara karşı olan ve Haşdi Şaabi ile birlikte hareket eden Türkmenlerin de pozisyonu önemli olacaktır. Kerkük üzerinden KYB, Bağdat ve İran arasında bir işbirliğinin ortaya çıkması, Türkiye’nin IKBY’deki etkisinin de sınırlanması anlamına gelir.
Burada ABD faktörünü de dikkate almakta fayda var. Kerkük’teki bayrak krizine sessiz kalan ABD, IŞİD sonrası süreçte Irak’ın siyasi ve idari olarak yeniden yapılandırılması konusunda en kritik rolü oynayacak aktörlerden biri. 2003 sonrası bağımsızlığa giden süreçte IKBY’nin en büyük destekçisi olan ABD’nin, Kerkük’e ilişkin tavrını netleştirmediği görülüyor. Ancak KYB’li silahlı grupların Kuzey Petrol Şirketi’ne yaptıkları operasyon sırasında, ABD ile çok iyi ilişkilere sahip olduğu bilinen ve Washington Kürt Enstitüsü’nün de kurucusu olan Necmettin Kerim’in ABD’de olması dikkat çekiciydi. Bu konuda rivayetler muhtelif, fakat Donald Trump’ın başkanlığından sonra ABD’nin Irak’ta İran’ın etkisi arttırmasını istemediği düşünüldüğünde, Washington’un kontrollü bir gerginlik siyaseti üzerinden hareket etmiş olabileceği akıllara geliyor.
Burada şüphesiz en fazla kaybeden taraf, Türkmenler. Hem Kürt iç siyasetindeki çekişme hem IKBY ve Bağdat arasındaki gerginlik hem Türkiye-İran arasındaki rekabetin etkileri hem de Kerkük’teki güvenlik boşluğunun IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerince doldurulması, Türkmenlerin yaşam alanlarını kısıtlıyor.
Kerkük ile ilişkili aktörler düşünüldüğünde, Kerkük’ün vilayet sınırlarını aşan çatışma potansiyeli, hem Irak içinde hem de bölgesel ve uluslararası çatışma dinamiklerini harekete geçirebilir. Bu nedenle tek taraflı adımlardan kaçınılarak, Kerkük’ün demografik, siyasi ve idari yapısına uygun bir biçimde ortak ve barışçıl yaşamı destekleyecek çözümler üretilmeli.
Bilgay Duman, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Uzmanı. Irak üzerine çok sayıda yazı ve rapor kaleme aldı; konferans, çalıştay ve sempozyumlarda sunumlar yaptı. Irak'ta gerçekleştirilen 2010 genel seçimleri, 2013 yerel seçimleri, 2013 Irak Kürt Bölgesel Yönetimi parlamento seçimleri ve 2014 genel seçimlerinde uluslararası gözlemci olarak yer aldı. Duman, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora çalışmalarını sürdürüyor.
Twitter'dan takip edin: @BilgayDuman
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.